Sütlü karabuğday, diğer adıyla greçka. Ya yıllar yıllar önce gerçekten yedim, ya da rüyamda gördüm emin değilim. Ama yıllardır adını bile bilmeden bunu arıyordum. Karabuğdayı da hani şans eseri aldım bir Türk marketinden, aylardır dolapta duruyordu. Paketi açmamıştım bile.
Sonra geçenlerde dolapları toplarken çıkardım, salataya koymak için birazını haşlayayım dedim. Hep mercimek kullanıyorum salatalarda. Değişiklik olsun. Geri kalanı bir saklama kabına koydum, fazla geleni da kattım tencereye.
Takıntılı bir insanım. Otizmden mi geliyor bilmiyorum. Ama cidden takıntılıyım. Yıllardır anneme ara ara ''anne sütlü buğday tatlısı vardı nasıldı o'' diye kaç defa sordum. Zaten benden yılmış olan annem geçiştirirdi. Yine takıntı yapıyordum.
Ara ara aradım. Sütlü buğdaylı tatlı. Ama bir türlü bulamadım. Ya keşkek çıkıyor karşıma, ya buğdaylı sütlaç, ya da alakasız buğdaylı yemekler. Hiç de aklıma gelmemiş Göçmen Kadınlara sorayım, belki de sormuşumdur. Bilmiyorum.
Takıntılar. Annemle pazara gittiğimiz günleri hatırlıyorum. Çiçekli elbise, kırmızı üstüne beyaz çiçekleri olacak, uzun kollu ve uzun etekli olacak ben dönünce etrafa açılacak semazen gibi ama cepleri de olacak. Saatlerce dükkan dükkan gezmişliğimiz var. Kadını yıldırmışım ya. Kafayı yedirmişim.
Asla yün giyemezdim. Asla boğazlı giyemezdim. Giyebildiğim kıyafetleri ise asla çıkarmazdım, anne nolur bundan birkaç tane daha alalım derdim.
Annem kendisine küçükken alınmamış ne varsa bana almak isterdi.
Bense onun almak istediklerini giymek istemedim.
Onu mutlu etmek için giydiklerim var elbet.
Bunun büyük bir problem olduğunun onlar da farkında. Epey büyük bir problem.
Ama ben bunu atamadım.
Atlatamadım da.
Karabuğdayı ocakta unutmuşum, fazla pişmişler biraz da dağılmışlar. Tuz atmamıştım pişerken. İlk kez yiyeceğimi zannedim tadına baktım. İnanılmaz tanıdık geldi. Biraz sütle karıştırdım.
Çok uzun zaman önce, sekizinci sınıfı bitirdiğim yaz, halamda kalmaya gittim. Otobüste yolda giderken Pelin diye bir kadınla yan yana geldik. yolda midem çok bulandı, bana kraker verdi biraz bastırdı sonra sohbet etmeye başladık. Aslen kumral ama saçını sarıya boyamış, kıvırcık saçları vardı. Paçaları bir kat yukarı kıvrılmış kot şortu bir de kısa kollu tişörtü. Çok tatlı olduğunu hatırlıyorum, baya sohbet ettik. Ben başörtülüydüm o zaman.
Sözün açığı, radikal biriydim ama insanları yargılamazdım. Bu fıkra da bu kadar. Radikal olmayı sevmiyordum aslında, sadece bu yönümle insanların gözüne gelmek hoşuma gitmişti. Kendi başıma kaldığımda hiç radikal değildim sanki, radikal bir müslüman Pelin hanımla konuşmazdı sanırım.
Pelin hanımın bir kızı olduğunu, o istememesine rağmen kızının gotik gibi makyaj yaptığını, ama onun üzerine gitmediğini ve bir gün aniden bunu bıraktığını, bir de ''üstüme başıma bakma ama ben Kur'an kursu açmayı çok istiyorum'' dediğini hatırlıyorum. Bir de sanırım kızını tek başına büyütmüştü, kocasını anlattığını hatırlmıyorum.
İnsanın hayatında en az bir kişi vardır, rasgele bi anda tanıştığı ve çabucak samimi olduğu. Ama kısa süre sonra ayrı kaldığı, yıllarca da bulamadığı.
Greçkayı keşfetmek benim için o arkadaşı yeniden bulmak gibiydi.
''Yeterince uğraşmıyorsun, hiçbir zaman da uğraşmadın. İsteseydin yapardın.''
Annemin bu sözleri, ne zaman konu okuldan açılsa kulaklarımı ağrıtır. Üniversite terkim. O üniversiteyi bıraktığıma pişman değilim, ama üniversite bitirmiş biri olmadığım için açıkçası biraz pişmanım. Kim ne derse desin, üniversite mezuniyeti maymuncuk gibi bir şey her türlü kapıyı açmanıza yardımcı oluyor. Tabii maymuncuk kullanmasını biliyorsanız.
Üniversite gereksiz diyenler, insanların meymuncuk kullanıp türlü kapılar açmasını istemiyorlar bence. Ya da kendi maymuncuklarıyla yanlış kapıları açmışlar.
Greçkayı keşfetmek için de yeterince uğraşmadım sanırım. Ama her aklıma geldiğinde araştırdım, adını bilmiyordum sadece. O yüzden onunla yeniden karşılaşamadım. Pelin hanımı da gerçekten sevmiş olsaydım, numarasını alırdım. Almış mıydım? Halam adı Pelin olanların pek iyi kimseler olmadığını söyledi o akşam. Diğer halamın kızının adı da Pelin. Tabii ben bunu ona söyleyemeyecek kadar konuşmaktan korkuyordum. Fıkra bu kadar.
Greçka aşkına. Gerçekten peşinden koşmadıklarımızın, ya da deneyip unuttuklarımızın anısına.
Yorumlar
Yorum Gönder